23 Mart 2015 Pazartesi

LEYLEK

Batıl inançlara göre çok seyahat edileceğine işaret leyleği havada görmek. Kimi sapıklara göre ise çocuğun gelişinin yakın olduğunun habercisi. Her yıl göç etsin gagası şirin hayvan, sıcak soğuk hava akımlarına dirensin, kanat çırpsın, senin de ona buraya geldiğinde yapıştırdığın yaftalara bak. 


Netice itibarı ile bugün leyleği havada görmüş bulunmaktayım. Sıradan olmayan ise bunu Metrobüs içinde seyahat halindeyken görmüş olmam. Sevimsiz halk inançlarına göre her iki durum da sakıncalı: Ya tüm seyahatlere bu Metrobüs güruhuyla çıkacağım ya da bu kirli metrobüs dünyasına bir çocuk dünyaya getireceğim:)

Leylek diyerek, kuş beyin diyerek sakın küçümsemeye kalkılmasın bu leylek hayvanı müthiş bir yaratık.Leylekler süzülerek uçar,  süzülmeden önce yükseklere çıkmak için de ısındıkça yükselen havanın oluşturduğu akımları kullanırlarmış. Vışşş... 

Bu nedenle yalnızca gündüzleri ve karadan yolculuk yaparlar imiş. Bak sen şu keratalara... Sıcak hava akımları  karada denizde olduğundan çok daha fazla olduğundan, doğrudan Akdeniz üzerinden uçmazlarmış. Bunun yerine batıda Cebelitarık, doğudaysa İstanbul Boğazı’nı kullanıyorlarmış navigatif hissiyatla. Her iki boğazda da göç döneminde binlerce leylek görmek mümkünmüş ki benim gördüğüm de bu seferi mahlukatlar sanırım. Sevimli şeyler.

Neyse, Çınar Mustafa Kemal'den sonra ikinci çocuk için henüz erken ama eğer seyahate mana yoracaksam "mobil bir yaz" evet hoş olabilir. Ama ne olur metrobüsle olmasın bu turizm! 

- Hayati abi şu kollarını indirir misin, aort damarlarım titreşime girdi kokundan !

Roll on diye bir icat duydun mu abi?

13 Mart 2015 Cuma

NEOPLAN OTOBÜS CAMI

Çoktandır görmediğinden özlediği belliydi; Sesini,oturmasını,kalkmasını,beklemesini hatta gitmesini..Etrafında binlerce insan olsa dahi ne arkadaştılar, ne dost,ne kimsesi ne de kim"iydi...
Alışmıştı bir kere.Dilinden en iyi anlayan,kelimelerini önceden bilen,cümlelerini tamamlayan...
İşte gelmiş eksik yanı tamamlanmıştı.Uzunlarını yaktı, ardından da kısalarını. Oysa  hayat Ahmet Mekin"di, ne boyu önemliydi ne de işlevi, sevgi Emek"ti.

-Geldiğime sevindim di mi lan metrobüs! Ne zamandır yazmıyordum...Aç kapıyı Veysel Efendi,kapı kapı gezdirme beni!

- Oha kızın gözlüklere bak, Neoplan otobüs camı gibi, gözlüğe kızı takmışlar!

6 Mart 2015 Cuma

BOYU MU İŞLEVİ Mİ?

Konumuz: "Bindiğin taşıttan utanma" ya da "bindiğin taşıtla gururlanma" sendromu...

İlkiyle başlayalım. Bindiğin taşıttan utanma sendromunun bir numaralı muhattabı; metrobüsün başını çektiği minibüs, otobüs gibi insan yığınlarının kovalent bağlı şekilde seyahat ettiği toplu taşıma araçlarıdır. Mesela metrobüsle seyahat eden biraz makyajlı ablanın telefonun karşısındaki sese "ay şekerim arabayla geliyorum, biraz trafik var, köprü hali işte! " demesi randevuya geç kalmasının bahanesi değil, bindiği taşıttan duyduğu utançtır.

Bindiğin taşıtla gururlanma sendromuna ise genel olarak yüksek araçları temsil eden jipleri cümle içinde kullanabiliriz. Özellikle bayanlarda tacizi azalttığı, 4 çarpı 4 özelliği ile buzlu ve karlı havalarda zincirsiz seyahat edebilme özgürlüğü gibi avantajları tanısa da kişiye sunduğu hissiyatların başında yol seviyesinden ve diğer sürücülerden daha yüksekte olduğunun koltuk kabartısıdır.

Peki boyu mu, işlevi mi? Soru bu...

Jipten daha yüksek olmasına, daha uzun olmasına ve trafikte takılmadan ilerlemesine rağmen metrobüsteki yolcu, jip kullanan biriyle Boğaz Köprüsü'nde göz göze geldiğinde neden kafasını çevirir ? :)

Bindiğin taşıttan utanmayacaksın arkadaş!  İçinde bulunduğun metrobüs tıka basa olsa dahi,üzeri açık çift katlı, kırmızı otobüste Japon turist kafilesiyle göz göze gelsen dahi en azından poz verme rahatlığında olacaksın. Cevabını sen düşün: Boyu mu, işlevi mi? 









2 Mart 2015 Pazartesi

DORİTOS


 







Profesör Doktor Kemal Balcı"nın yıllar önce bir haberi yayımlanmıştı gazztelerde, o aklıma geldi metrobüste  " Kirli hava gerizekalı yapıyor" diyordu iri puntolar. Biricik ve yegane eşimle bunun tedirginliğindeyiz. Ya akıl sağlığımızdan olursak?

Sebeb-i korkumuzu açıklamaya birazdan gelirim, bir kaç istatistik vereyim önce.Nasılsa birazdan konuyu finale bağlarım...

Türkiye"nin tuz ihtiyacının yüzde 70"ini karşılayan Şereflikoçhisar"daki Tuz Gölü, bilimsel kaynaklara göre yüzde 3.4 tuzluluk oranına sahipmiş, iyi de bundan bana ne demeyin,Tuz Gölü ayağı kokan YERLİ turistlerin akınına uğruyormuş.Nedeni ise ayak kokusuna çok iyi gelmesi!

Ulan akşam akşam peynirli panço gibi kokan ayağınla, sevgi karemizin burun direğini neden kırarsın a terliksi hayvan! Hiç mi bilim okumaz, hiç mi Ankara"ya seyahat etmezsin.Diyelim ki bilemedin, gitmedin de, insan ayağına hiç mi su teması ortamı yaratmaz? 

En güzel duygularımızın katilisin! İlk durakta durmadan öne doğru atla, pis...

Gel biz de inelim sevgilim, şurda çok güzel muhallebici var...