15 Eylül 2015 Salı

GİT ARDINA BAKMADAN!

Türkiye’de cahilliğin kitabı yazılsa, en çok okunan değil de en çok sayfası olan kitap olacağı kesin. Ve en çok cahile rastlayacağınız yerlerden biri trafik. Bence kesinlikle trafik. Matematiği dip forest seviyesinde olan cahil, takip mesafesini ayarlamaz, çarpar. Kuralların insanlar için olmadığını bilmeyen hayvan cahil,  kırmızı ışıkta bebek arabasını tutan anneye çarpar. Daha üst segment kaslı cahiller de allahın cezası park yeri yüzünden birbirine kurşunlar eşliğinde sevgi gösterilerinde bulunur. Neticesi, levyesi var ama  hayırlı bir işi pek yok bu cahilliğin.
                                                       *
Bugüne kadar, kalemimi sıcak tutması için bir mecra olarak kullandığım Metrobüs Gezgini bloğumda, metrobüste başıma gelen “anları” biraz da mizahi yolla aktarmaya çalışırken aslında kalabalık, cahil ve görgüsüz "köykent" eleştirisi yapıyordum. Ama o metrobüs bugün az kalsın karımın hayatını alacakmış! Ve bugün kesinlikle daha iyi anladım ki, trafik, hakikaten cahillerin direksiyon salladığı asfalt arenası. Şu an kendi kendime, yüksek sesle diyorum “bu metrobüs ŞAKAYA GELMEZ!!”

                                                       *

Mevzubahis, metrobüs şoförleri. Hiç dikkat ettiniz mi bilmem, ana duraklarda metrobüse binmeye çalışırsanız, hele ki bir de yığılma varsa, metrobüs şoförü zart diye son adamın ya da adamların üzerine otomatik kapıyı kapar! Ki dışarı düşesin ve kapı kapansın. Denilebilir ki, o derece yoğunlukta sen de binme kardeşim! E zaten ben binmiyorum, hayatımı yolda bulmadım ki orada kaybedeyim. Yolcular da o kalabalığı kendine yakıştırıp binmesin. Benim demek istediğim, şoförün gaddarlığı! Üstelik bu kapı kapama olayını hengame olmadığı zamanlarda da yapıyorlar. Bu amcalara, 4 Samsung S5 telefonu ekranı büyüklüğündeki o koca aynalar lüks çünkü! Eğer sıklıkla bakarlarsa eskiyor sanırım o aynalar. Kural şu: Kapıyı lank diye kapa, ardına bile bakma, sefer saatini tuttur
!!!


Bindiği sakin durakta, kapıyı eşimin bacağının üzerine kapatan ve sürükleyen o badem bıyıklarını sevdiğimin güzel şoför bey abisi. Gelmişinle geçmişin arasındaki geçen süreyi irdeleyecek bir dolu süslü söz bulup aile bireylerini de bu yazıya konu yapmak istemiyorum, SEN GENE GIYABINDA ANLAMIŞ OL. Hani yani bir gün o metrobüse binmeyi bildiğimiz gibi…

21 Ağustos 2015 Cuma

SIRA DAYAĞI








Eskiden ilkokullarda babası da onu gençliğinde su hortumu ile dövdüğü için öğrencileri sıra dayağına çeken sorunlu öğretmenlerin domino etkisi yaratan o "sıradışı" dayak sahnesi vardı, işte o heyecanı her akşam yaşatan sayın metrobüs şoförü ulanı! Yanağımın köşe bendinden geçirdiğin o metrobüs aynasını alır,baktıkça beni hatırlayacağın ergonomik hal aldırırım! Tam bu hale geliyorum sonra bi gülme aldı:

- "Tam inicem bi inme geliyor!" nası bi espiri lan, yüreğim cız etti, inin çabuk afacanlar! 

31 Temmuz 2015 Cuma

TER-ÖRİST



Dur bakayım, bu amca çok terli, saf görünüyor, bu olamaz.Şu şapkalı genç de terli, Allah cezanı vermesin duş al biraz, bu da değil! Şurdaki kız bomba gibi ama o da değil. Ben de sıcaktan terledim ama karınca incitemem, ben de olamam. Şu yaşlı teyze de terli ama 3 aylığı çekmeye gidiyor o da olamaz.
Lan oğlum herkes terli metrobüste, kim terörist nasıl bulcaz! Ben teröristin kim olduğunu biliyorum, aslında herkes biliyor da işte neyse ! Aslında ilk şüpheli Burhaniye"de inen şu yolcu bence, normalde kimse inmez burada, bak şimdi işkillendim hee, takip ediyim şunu. ŞŞşşş delikanlı bak bi! 


19 Haziran 2015 Cuma

TURLA GEL

Metrobüsle geziyoruz diye hava yapacak değiliz. Üstelik motosikletiyle Türkiye’yi dolaşacak Gülşah Merve Yüksel’i görünce daha bir şansımıza küsüyoruz(!)


“Gülşah da kim?” demeyin.Daha 21 yaşında bir üniversiteli olan Gülşah Merve Yüksel, Türkiye’de kadınların yaşadığı zorluklara, istismarlara dikkati çekmek amacıyla daha da net söyleyelim; Türk kadınının sesini duyurmak amacıyla 36 günde 28 şehri motosikletle dolaşacak genç kardeşimiz. Azcık televizyon izliyorsan, gazetelere göz atıyorsan,o da olmadı sosyal mecrada fink atıyorsan karşılaşmış olman yüksek ihtimal. Duymadım diyorsan işte şimdi haberin olsun.


Şu unvana bakar mısın; ”Türkiye’nin tamamını motosikletiyle tek başına dolaşacak ilk kadın”. Kulağa nefis geliyor. Tamı tamına 7 Bin kilometre yapacak olan Gülşah, Şile’nin Karadeniz kıyısından başlayıp Türkiye’nin tamamını turlayacak. Vay, vay, vay.

Şimdi iş bu kadar basit mi? Yani Yamaha’sına atladı, gazı verdi, gezdi, konakladı ve evine döndü kolaylığında mı dersin? Hayır! Filistin’e barış gelmesi için yollara düşen İtalyan Aktivist ve sanatçı Pippa Bacca’dan, hikayesini yazarken bile elleri titreten o malum olayın “kaybedeni” Özgecan Aslan’a kadar ne cinayetler gördü bu topraklar. Gülşah Merve Yüksel’in yolculuğu işte bu yüzden “sadece bir motosikler gezisi” değildir. Türkiye’den umudu toptan kesmenin, bir bayan olarak yaşamanın ne kadar riskli olduğunun, ülke insanına tekrar güvenip güvenmemenin bir testi aslında. Merve bu cesareti gösterdi, bakalım geçeceği coğrafyalardaki insanlar testi geçebilecek mi?

Ben bu testi herkesin geçeceğine inananlardanım. Bunu nereden biliyorum,2 gündür Merve’nin perde arkasındaki kahramanlarından Karnaval İletişim’in sosyal medya hesaplarından, geçeceği güzergahlardaki, çevre illerden, civar köylerden, uzak kırsallardan, köyden kentten kısacası; başarı dileyen, kapısını açmaya hazır, yediği yemeyi bölüşmeye hazır, sıkıntı yaşarsan bize ulaş diyenlerden tutun da “amman haa, sakın başına bir şey gelmesin, ihtiyaç anında camımızı kır” diyenlere kadar binlerce mesajlara şahit olmaktayım. Tabi arada “Fatiha okusun”, “otursun oturduğu yerde, dertsiz başına iş açmasın!” diyenler de olsa da, Gülşah’ın cesareti kadar Anadolu’daki- Trakya’daki yurdum insanının bu anaçlığı, evlat sevgisi tamamlatacak 7 Bin kilometreyi. Tabi Merve’ye inanan ve O’na teknik destek veren Yamaha Motor’u da tebrik etmek gerekir, neticede kurumlar ya da firmalar açısından bu bir sponsorluk olarak görülebilir ama destek olunan şeyler “anlamlı” olunca daha bir sosyal sorumluluk yerine getirilmiş oluyor.

Son olarak, Pippa ve Özgecan’ı da anmışken, Gülşah, 24 Temmuz’da Halfeti’de olacak. Halfeti’de 24 Temmuz’da öldürülen Motosiklet gezginleri Engin Öksüz ve Abdullah Türk’ü anmak için özel olarak mola verecek genç kız. Yani bir motosiklet gezisinden çok, çok ama çok daha fazlası. Tabi ki başarılı olur, tabi ki sağ salim, olaysız bir şekilde evine döner Gülşah Merve Yüksel. Dönmeli ! Bu coğrafyanın insanları kadınlarına, kızlarına bunu borçlu...


Haydi Gülşah! Turla gel! 

16 Haziran 2015 Salı

( E ) HEPSİ


Yer bulmak için Kırmızı Başlıklı Kız’ın babaannesini yiyen kurdu aratmayacak kurnazlıktaki pardösülü teyzeler ile vücudunu kül tabağı esintili şampuanla yıkayan bey amcalara kadar onlarca farklı insan tipini irdelemişim Metrobüsgezgini olarak bloğumda. Her seyahat başka bir heyecan, her seyahat farklı bir gözlem.

Metrobüsün en renkli ve sesli tiplerinden biri de “öğrenciler”. Sınavlara hazırlanan ve çalıştığı sayfalara durmadan daireler çizen de, boyu kadar pafta taşıyanlar da hep öğrenciler. 4 kişi bir araya geldiyse ve yüksek sesle kahkaha patlatıyorsa bilin ki onlar öğrencidir. Çoğunlukla orta yaş yolcuları ikiye bölerler. Bir grup, onların eğlencesine, yaşama sevincine, enerjilerine hayran iken ve kendisi de o yollardan geçmişken, bir diğer negatif teyze ve amca grubu da hele bir de “ayakta kaldılarsa- takma dişlerini fırlatacak levıla gelirler. Orta yaş biri olarak ben daha çok 1. Gruba dahil olduğumu söyleyebilirim. Üstelik 4 yaşında bir afacan babası olduğumu düşününce o ilk gruba dahil olmaya kendimi mecbur da hissediyorum. Eski toprakların “ bizim gençliğimizde böyle miydi?”li cümleleri vardı mesela. Hala da var sanırım. Nedir olm bu laf? Neydin yani; gençken paratoneri mi buldun yeniden yoksa tulumbayla su çekerken suyun kaldırma kuvvetini mi keşfettin yeniden? CERN çekirdeğini sen mi çitlettin yoksa? Kabul edelim, her dönem kendi jenerasyonunu, kendi dilini, kendi davranış şekillerini, kendi niteliklerini, kendi “başkalıklarını” yaratıyor.

Akıllı Tercih projesi ile milyonlarca genç ile iletişim halindeyiz. Tam 40 sağlık bölümünü anlattığımız Meslekler Antolojisi çekimlerinde de yüzlerce üniversiteli genç arkadaşımızla bir araya geldik. Özgün ve bambaşka bir dünyaları var. Hayata bakış açıları, hedefleri, çalışma tarzları, soruları, cevapları…Teknoloji çağında olduğumuzdan tevellit, yazılarında da, sorularında da, cevaplarında da, meslek seçimlerinde de aklınıza gelebilecek her şeylerinde ana tema “hız”. Şüphesiz iyi yanları çok fazla. Hedefe odaklı, çözüm için hızlı hareket eden, zaman kaybı yaşamayan, detaylarda boğulmayan bir hız anlayışı. Cevabını da çabuk almak istiyor, mezun olduğunda işi hazır olsun istiyor, işinde yükselmesini de kısa sürede olsun istiyor. Aslında bunlar da negatif yanları, onları da söyleyelim ki faydamız dokunsun. X’ini, Y’sini, Z’sini, hangi kuşak olduğunu bilemem zaten bu kuşaklandırmaları da çok sevmem ama adı her neyse bu yeni neslin, çok zeki bir nesil olduğunu söyleyebilirim. Sadece bu malzemeden iyi bir yemek çıkabilmesi için, çok iyi bir pişme süresi geçirmesi gerektiğini düşünüyorum. Pişirme dedim de, genç arkadaşlarımız için geçtiğimiz yıllarda yazdığım bir kariyer yazım aklıma geldi. Siz yazıyı okuyun ben de bu yöndeki son istasyona yani Zincirlikuyu’ya gelmek üzereyim. “Son Durak Zincirlikuyu” lafı da manidar, tövbe bismillah ölecek gibi! 



Sabır Taşı
3 adet patlıcan, 3-4 adet orta boy soğan,3-4 adet domatesle beraber, yarım demet maydanoz, 1 adet çarliston biber, 1 tatlı kaşığı biber salçası gerekir “imambayıldı” yapmak için. Kızartmak için de yağ ve kişiye özel miktarda tuz ve karabiber de tabi ki.
Patlıcanları alacalı olacak şekilde soyarsın ve 4 eşit parçaya bölersin. Patlıcanı tuzlu suda bekletirsen acısını da almış olursun. Daha sonra patlıcanı bir süre kızartarak, yağı süzülene kadar soğumaya bırakmak gerek. Soğanlar küçük küçük doğranır ve pembeleşinceye kadar kavrulur. Küp doğranan domatesler, biber ve maydanozla beraber pişirilir. Tuz, karabiber ve yarım bardak kadar sıcak su eklenir ve tüm malzeme pişirilir. Patlıcanları bir tepsiye alarak içi soğan karışımıyla doldurulur. Eğer patlıcanların üzerine az da şeker verilirse tadından da geçilmez. Fırına verdikten sonra yaklaşık 180 derece ısıda en az 10 dakika pişirilmesi gerekir ki imambayıldı tadını bulsun…Ne az ne de fazla…Kaynak, annem! Öyle söylüyor.
                                                                    *
Adapazarı’nda küçük bir motor tamirhanesinden motosiklette dünya şampiyonluğuna ulaştı.16 yaşındayken özel izinle yarışmalara başladığı günden beri parlak kariyer basamaklarını adım adım çıktı. 2001’de Türkiye Supersport ikincisi olduktan sonra hedeflerini yüksek tutarak Avrupa pistlerine adım attı ve elde ettiği şampiyonluklarla dikkatleri üzerine çekti. Yurt dışında 50, Türkiye’de ise 650’den fazla kupa aldı. Motosiklette dünya şampiyonluğuna ulaşan ilk Türk, Kenan Sofuoğlu, bulunduğu yerle yetinmeyerek her gün antrenman yapıyor, saatlerce kondisyon depoluyor. Fizik gücü önemli olduğu için yıllardır fiziğine dikkat ediyor, spor yapmadan duramıyor.
                                                                       *
                                                          
Ceviz ağacı; meyvesi ve kerestesi bakımından oldukça önemli. Meyvesi, A vitamini bakımından zengin ve kolesterol düzenleyici özelliğe sahip. Ayrıca yeşil kabuğundan ve köklerinden boya sanayisinde yararlanılıyor. Eğer bakımı iyi yapılırsa 250 yıl yaşayabilir. Mantar enfeksiyonlarına karşı yılda iki kez ilaçlama yapılması gerekir. Fideyi ilk iki yıl düzenli sulamak çok önemli. Kaman Cevizi, 3 yaşından itibaren ceviz vermeye ve onuncu yıldan itibaren sahibine ekonomik kazanç getirmeye başlar. Leziz para kazanma şansı var yani.
                                                                         *

Son zamanlarda genç stajyerlerde, asistanlarda ve iş hayatına atılan yeni mezunlarda, başarı basamaklarını çok çabuk tırmanıp, kısa zamanda büyük paralar kazanma aceleciliğini görüyorum. Yapılan iş ne olursa olsun, eğer o işi layığıyla yaparsanız, detaylara önem verirseniz, yaptığınız işe fark getirirseniz, kendinize has yorumunuzu katarsanız, işe sahip çıkıp, en önemlisi sabrederseniz, o işte başarılı olursunuz. Yeter ki vazgeçmekten vazgeçin…  

NİKELAJ TURNİKE

"İnsanlık hakkaten ölmemiş":))

Dedirttim...

Metrobüse binmek için akbil'ini basarken 10 Lirasını düşürdüğünü gördüğüm ergenin kalabalıkta peşinden koşup yetişmem o paranın ondan düştüğüne ikna çabam, inanmayınca parayı külah yapıp burnuna sokmam ve zorla vermem:)) Ne zahmetli süreçti olm! ( al şu 10 lirayı,genç adamsın,2 bira içersin:)) Parayı az bulup utandı mı acaba? Ya da daha büyük paraya peşinden koşar mıydım! Hahaha,tabi koşar verirdim!! 200 lirayı da sorgulasaydı akbil turnikesinin nikelajlı demir sapıyla döverdim sevimli sevimli!!



Para bulma mevzusuna gelince. Her insanın imrenebileceği ve salyalarını akıtabileceği düzeyde  "para bulabilitem" yüksek. Görürüm! Yolda yürürken,bankamatikten para çekerken, avel avel gezerken, marketten çıkarken,arabamdan inerken, metrodan çıkarken dahi irili ufaklı miktarlarda para bulmuşluğum var. Sakın bu kadar olduğu düşünülmesin, sabah işe giderken son model Samsung telefondan içi 5 adet yüzlük banknotla süslü cüzdana kadar envayi çeşit ürün bulmuşluğum var. Hee, akıbetini merak ediyorsanız söyleyeyim; telefonun sahibi için S harfinden sevgilisine ulaşmışlığım ve cüzdanı da bulduğum yerin güvenliğine teslim etmişliğim var. Ne yalan söyleyeyim bulduğum banknotların da seri numaralarından sahibine ulaşamayacağıma göre o paraları ezdim tabi. Gelin görün ki 100 TL bulduğum gün 160 TL kırmızı ışıkta geçmişim, cezası eve geldi. Demek ki neymiş? Sadece çalışarak kazanılan para helalmiş ! Ulan nasıl gördün lan beni geçerken terbiyesiz EDS ! Şakaklarımdaki beyaz saçlar bile fotoğrafımda çıkmış !!!


28 Mayıs 2015 Perşembe

ANTİPERSPİRANT

Terleme, vücut sıcaklığını düzenleyen, vücudu toksinlerden arındıran ve tuz dengesini koruyan bir vücut olayıdır. Sağlıklı bir vücut terleyerek günde yaklaşık yarım veya bir litre suyu dışarı atar. Tabi sen üzerine alınma, “normal insanlar” için o. Sen arada kovanı boşalt, taşmak üzere çünkü…

Terleme tümüyle istemimiz dışında gelişen, metabolizmamızın doğal bir fonksiyonudur. Üstelik vücudumuz için iki önemli işlevi vardır; cildi nemlendirip, vücut ısısını sabitler ve vücudun boşaltım sistemine katkıda bulunur. Senin vücut ısın sabitlenmek bir yana, termik santral kıvamında.

Ter aslında salgılandığında renksiz ve kokusuzdur. Fakat, bakteriler koltuk altı gibi sıcak ve nemli ortamlarda hızla çoğalarak bu salgının kötü kokmasına neden olur. Vee teknolojinin gelişmesi ile beraber terde de  “Renkli “ döneme geçildi. Mavi gömleğinin koyu lacivert koltuk altları çok yakışmış Mahmut Abi.

Genellikle ortam sıcaklığının yükseldiği, dans, spor gibi fiziksel aktiviteler sırasında terleriz. Bu şekilde vücut ısımızı sabit tutmuş oluruz. Zaten bunun için vücuda yayılmış en az 2 milyon ter bezi görev yapmaktadır. Fiziksel aktiviteler dışında da heyecan, korku, utanma ve sıkılma gibi pek çok olay, fizyolojik bir neden olmadığı halde bizi terletir. Sporu “ganyan kuponu” yapmak olarak algılayan sen, günün ortasında değil sabahın köründe de terlerken maşallah 2 milyon bezin tamamına iş başı yaptırmayı beceriyorsun.


Deodorantları, antiperspirantları yazacaktım da kime yazacam bunu, benimki de laf işte teeeeyyy ! Bakınız resim!

24 Nisan 2015 Cuma

PİRANA


Binlerce balıktan oluşmuş büyük sürüler halinde yaşarlar. Suya giren sığırlara bile saldırdığı dahi görülür. Balıklara ve suya düşen meyve ya da tohumlarla beslenir. Ailelerine çok bağlıdır ama bazen açlıkla gözü öyle döner ki annesi yaralanmışsa onu da yediği rivayet edilir. Fiziki ve huy olarak köpekbalığına benzer. Diğer insanlar bu türün yakınına bile yaklaşmaz. Yem attığınızda bazen korkak davranışlar sergilerler. Aslında bu korkak davranışlar avını yanıltmak ve onu kaçmasını engellemek içindir. Geri çekilip bir iki kere yaklaşıp kaçarlar ve daha sonra aralarından bir balık ilk ısırığı alır. Balığın kaçışı kalmamıştır ve saliseler içinde diğerleri de saldırır. Bildiğin girişme yani…





Yolcuların metrobüs geldiğinde, suyun kabın içine yayılma hızıyla koltuklara hücum etmesi, birbirini ezmesi, boş koltuk bırakmaması sırasında aklıma bu belgesel hikayesi geldi bir an. Sonra akan sele bıraktım kendimi, yüreğimin ve bedenimin beni götürdüğü yere gittim, körükteydim artık...






20 Nisan 2015 Pazartesi

ŞAYİRANE BİR ŞİYİR









                                      Metrobüse Övgü


Uzaktan göründüğünde kalbim hızla çarpar
Kalabalıklar içinde içime düşer har
Üzerine çıkar yüzlerce davar
Merak etme teyze bu taşıttan daha çok var.

Saniye içinde dolar tüm koltuklar
Yer bulur da oturursan havan var
İzdihamdan ciğerlerin tozla dolar
Aç şu klimayı şoför efendi cebinde akrep mi var?

İşe yetişeceğim az biraz hızlan
Üzerime oturma be teyze heh şöyle yaslan
Yer kapacağım diye tabiri caizse oldun aslan
İçimden mi geçeceksin teyze az yavaş ol ulan !


Bu trafikta alternatif yol var mı?
Dünyada Metrobüs gibisi var mı !
Bakiyeniz yetersiz dedi makine,

Fazla Akbili olan var mı?

6 Nisan 2015 Pazartesi

ELMA DERSEM KUS




100 Gram elmada 8.8 gram şeker yer alıp,  44 kalori üretirken bu nasıl "rejim meyvesidir" bir türlü anlamam.Çilek, papaya ve karpuz, hem şeker miktarları hem de düşük kalorileriyle diyet dostudur aslında. Hemen elmayı da gömmek olmaz. Elma bu, boru değil, doğada bir elma kolay yetişmiyor hem !  Akciğer ve prostat kanserine iyi gelirken aynı zamanda "C fitamini" ilen DNA hasarını önleyen değerli antioksidanlar da üretir aynı zamanda. Şimdi sabah sabah nerden geldik bu elma konusuna? Anlatayım...

Asistan kardeşim İrem İrkin ile  beraber, bindiğimiz tıka basa dolu metrobüste yanımızda sohbet eden iki orta yaşlı kadından biri sohbet arasında; "şlafgut", "şlops", "şlapss ofş"  ve benzeri sesleri çıkararak ve tükürüklerini etrafa saçarak elma yemeye başladı. "Başladı" aslında doğru tabir değil çünkü bindiğinde zaten yarısını mideye indirgemişti. Dişlerin arasında kalan tanecikler asla yalan söylemez çünkü. Yazının en başında verdiğimiz tıbbi değerler zaten kadının konuşurken yüzümüze fışkırttığı tükürük ve elma parçacıklarının  "biopsi" sonucunda elde ettiğimiz değerleri...

Fotoğraflara gelince...En üstteki fotoğraf, bizim bu elmayı yiyen kadının olmasını arzu ettiğimiz kızı temsil eder, alttaki fotoğraf ise "gerçekte olanı" !!!

Bu arada asistanım da kendi ismini bloğumda geçirdiğim için biraz havalanacak, gururlanacak, arkadaşlarına gösterecek ve istemeden de olsa benim reklamımı yapacak! Göstercen dimi herkese İrem ? Hadi laaan, göster de beğenim artsın! :))))







23 Mart 2015 Pazartesi

LEYLEK

Batıl inançlara göre çok seyahat edileceğine işaret leyleği havada görmek. Kimi sapıklara göre ise çocuğun gelişinin yakın olduğunun habercisi. Her yıl göç etsin gagası şirin hayvan, sıcak soğuk hava akımlarına dirensin, kanat çırpsın, senin de ona buraya geldiğinde yapıştırdığın yaftalara bak. 


Netice itibarı ile bugün leyleği havada görmüş bulunmaktayım. Sıradan olmayan ise bunu Metrobüs içinde seyahat halindeyken görmüş olmam. Sevimsiz halk inançlarına göre her iki durum da sakıncalı: Ya tüm seyahatlere bu Metrobüs güruhuyla çıkacağım ya da bu kirli metrobüs dünyasına bir çocuk dünyaya getireceğim:)

Leylek diyerek, kuş beyin diyerek sakın küçümsemeye kalkılmasın bu leylek hayvanı müthiş bir yaratık.Leylekler süzülerek uçar,  süzülmeden önce yükseklere çıkmak için de ısındıkça yükselen havanın oluşturduğu akımları kullanırlarmış. Vışşş... 

Bu nedenle yalnızca gündüzleri ve karadan yolculuk yaparlar imiş. Bak sen şu keratalara... Sıcak hava akımları  karada denizde olduğundan çok daha fazla olduğundan, doğrudan Akdeniz üzerinden uçmazlarmış. Bunun yerine batıda Cebelitarık, doğudaysa İstanbul Boğazı’nı kullanıyorlarmış navigatif hissiyatla. Her iki boğazda da göç döneminde binlerce leylek görmek mümkünmüş ki benim gördüğüm de bu seferi mahlukatlar sanırım. Sevimli şeyler.

Neyse, Çınar Mustafa Kemal'den sonra ikinci çocuk için henüz erken ama eğer seyahate mana yoracaksam "mobil bir yaz" evet hoş olabilir. Ama ne olur metrobüsle olmasın bu turizm! 

- Hayati abi şu kollarını indirir misin, aort damarlarım titreşime girdi kokundan !

Roll on diye bir icat duydun mu abi?

13 Mart 2015 Cuma

NEOPLAN OTOBÜS CAMI

Çoktandır görmediğinden özlediği belliydi; Sesini,oturmasını,kalkmasını,beklemesini hatta gitmesini..Etrafında binlerce insan olsa dahi ne arkadaştılar, ne dost,ne kimsesi ne de kim"iydi...
Alışmıştı bir kere.Dilinden en iyi anlayan,kelimelerini önceden bilen,cümlelerini tamamlayan...
İşte gelmiş eksik yanı tamamlanmıştı.Uzunlarını yaktı, ardından da kısalarını. Oysa  hayat Ahmet Mekin"di, ne boyu önemliydi ne de işlevi, sevgi Emek"ti.

-Geldiğime sevindim di mi lan metrobüs! Ne zamandır yazmıyordum...Aç kapıyı Veysel Efendi,kapı kapı gezdirme beni!

- Oha kızın gözlüklere bak, Neoplan otobüs camı gibi, gözlüğe kızı takmışlar!

6 Mart 2015 Cuma

BOYU MU İŞLEVİ Mİ?

Konumuz: "Bindiğin taşıttan utanma" ya da "bindiğin taşıtla gururlanma" sendromu...

İlkiyle başlayalım. Bindiğin taşıttan utanma sendromunun bir numaralı muhattabı; metrobüsün başını çektiği minibüs, otobüs gibi insan yığınlarının kovalent bağlı şekilde seyahat ettiği toplu taşıma araçlarıdır. Mesela metrobüsle seyahat eden biraz makyajlı ablanın telefonun karşısındaki sese "ay şekerim arabayla geliyorum, biraz trafik var, köprü hali işte! " demesi randevuya geç kalmasının bahanesi değil, bindiği taşıttan duyduğu utançtır.

Bindiğin taşıtla gururlanma sendromuna ise genel olarak yüksek araçları temsil eden jipleri cümle içinde kullanabiliriz. Özellikle bayanlarda tacizi azalttığı, 4 çarpı 4 özelliği ile buzlu ve karlı havalarda zincirsiz seyahat edebilme özgürlüğü gibi avantajları tanısa da kişiye sunduğu hissiyatların başında yol seviyesinden ve diğer sürücülerden daha yüksekte olduğunun koltuk kabartısıdır.

Peki boyu mu, işlevi mi? Soru bu...

Jipten daha yüksek olmasına, daha uzun olmasına ve trafikte takılmadan ilerlemesine rağmen metrobüsteki yolcu, jip kullanan biriyle Boğaz Köprüsü'nde göz göze geldiğinde neden kafasını çevirir ? :)

Bindiğin taşıttan utanmayacaksın arkadaş!  İçinde bulunduğun metrobüs tıka basa olsa dahi,üzeri açık çift katlı, kırmızı otobüste Japon turist kafilesiyle göz göze gelsen dahi en azından poz verme rahatlığında olacaksın. Cevabını sen düşün: Boyu mu, işlevi mi? 









2 Mart 2015 Pazartesi

DORİTOS


 







Profesör Doktor Kemal Balcı"nın yıllar önce bir haberi yayımlanmıştı gazztelerde, o aklıma geldi metrobüste  " Kirli hava gerizekalı yapıyor" diyordu iri puntolar. Biricik ve yegane eşimle bunun tedirginliğindeyiz. Ya akıl sağlığımızdan olursak?

Sebeb-i korkumuzu açıklamaya birazdan gelirim, bir kaç istatistik vereyim önce.Nasılsa birazdan konuyu finale bağlarım...

Türkiye"nin tuz ihtiyacının yüzde 70"ini karşılayan Şereflikoçhisar"daki Tuz Gölü, bilimsel kaynaklara göre yüzde 3.4 tuzluluk oranına sahipmiş, iyi de bundan bana ne demeyin,Tuz Gölü ayağı kokan YERLİ turistlerin akınına uğruyormuş.Nedeni ise ayak kokusuna çok iyi gelmesi!

Ulan akşam akşam peynirli panço gibi kokan ayağınla, sevgi karemizin burun direğini neden kırarsın a terliksi hayvan! Hiç mi bilim okumaz, hiç mi Ankara"ya seyahat etmezsin.Diyelim ki bilemedin, gitmedin de, insan ayağına hiç mi su teması ortamı yaratmaz? 

En güzel duygularımızın katilisin! İlk durakta durmadan öne doğru atla, pis...

Gel biz de inelim sevgilim, şurda çok güzel muhallebici var...

25 Şubat 2015 Çarşamba

BAYAN ÇANTASI

Metrobüste altı, depo veya ardiye olan ya da motorun aksamını kamufle eden alanlardır vardır. Yarım popo sığabilecek yerlerin müdavimidir bu çiroz kızlar. Bence çok ergonomik ve de kullanışlı. En azından ayakta gitmemek adına bedeninin avantajını kullanıyorsun.Bunu da en iyi genç kızlar yapıyor. 

Da, konu bu değil. Her şeyi ekonomik olarak kullanma ve sığdırma bayanların işi. Çanta, bu konunun en zirve eşyası. Bir kadına "al bu dünyanın yarısı senin" diyerek  versen alıp el kadar çantaya sığdırabilir. Düzenli olanı yarım dünyayı çantaya sığdırır, düzensizi ise Ümraniye çöplüğünün Miniatürk versiyonunu kolunda taşır ama neticede "taşır"...

Kadınları anlatmak için kadınca düşünmeli ve onların perspektiflerinden bakabilmeli dedim ve sanal alemde bu konudaki forum yazışmalarına göz attım. Ben çantama cüzdanımı sığdırmakta zorlanırken, kavga çıkma ihtimaline karşı topuklu tek ayakkabı taşıyandan, tahin pekmez taşıyana,İsviçre çakısından göz yaşartıcı spreye,ütüden bigudi tokasına kadar şeytanın aklına gelmeyen ürünler çantada taşınıyormuş. Tabi muzip kızların artı 18 ürünlerini burada yazmayacağım.

Velhasılkelam,araması,ulaşması,kullanması zaman alabilir ama bir kadın ne arıyorsa emin olun o çantasının bir köşesindedir! 

- Kalk kızım geldin, tetanoz olucak bacakların katlamaktan!!

24 Şubat 2015 Salı

ÖLÜMÜNE SEYAHAT



Pazartesi pazartesi içimizi bayıltmak istemediğimden ertelemeli yazımı bugün paylaşıyorum. Konu: Ölüm...

Metrobüste hep komik olaylar yaşanmıyor neticede...

Gariplikler taşıtı metrobüste bir garip ölüm de yaşanmaması kaçınılmazdı tabi. 6 Mayıs  2013’te  Zincirlikuyu metrobüs istasyonundaki bir metrobüsün üzerinde bir ceset bulunmuştu. İşin enteresanı ölen adamın 2 gün boyunca metrobüsün üzerinde gidip geldiği anlaşıldı. Sonradan ifadesi alınan metrobüs şoförü, seyir halindeyken tavanda bir gürültü duyduğunu, inip baktığında ise bir şey fark etmediğini, görmediğini söylemiş.Şakası bile kötü..

Ölen vatandaşla seyahat dedim de aklıma geldi. Genç ve bıçkın dönemlerimizde Fenerbahçe'nin maçını izlemek için Çatalca'dan maça gitmek üzere midibüs tuttuk, 35 kişi. Yolculuk sırasında şarkılar dillerden içkiler damaklardan düşmedi. Neyse maç oynandı, yağmur gibi ataklar, sağdan soldan felç eden sortiler ama maçı 2-1 kaybettik. 

Meğersemoysa ki midibüste yalnız seyahat etmemişiz, şoför amcamız bagajda "içinde cenaze olan tabutu" da taşıyormuş. Bu sevimli sürprizi bize söylememiş olması ve bizim de bilinçsizce çarpılmamış olmamız günün kazananı yapmıştı bizi.Hayat : 1 Ölüm : 0



20 Şubat 2015 Cuma

GİR ARTIK DUŞAKAVİM !

Tasarrufa dönük, suyun idareli kullanımına teşvik eden afişmiş gibi değil mi? Hiç de öyle değil!


Sabahları akşamları metrobüsle seyahat ederken, arabayla seyir halinde afişi okumaya çalışırken seyahatlerin varış noktasını  "tretuar" ve "şarampol" yapacak kadar iri puntolarla göze mesajını sokan bu suya sabuna dokunmayan afişi epeydir yazayım yazayım diyordum, kısmet bugüneymiş.
Zaten az yıkanan,geçtiği yerde koku izi bırakan, dişlerini fırçalamayan, sabahın erken saatinde dahi eline bir sabun sürmeyen insanları gördükçe "bırak suyu kullansın, frenletme be adam!" diyesim geliyor. 

Tasarrufa  tabi ki varız. Yoksa musluğu açıp karşısında mahalleden arkadaşları toplayıp küvette okey oynamıyoruz yani.Suyu lavaboya döküldüğünde Hidrojen ve oksijenlerine ayıranını da görmedim üstelik, duyan var mı bilemiyorum.Diyeceğim şudur ki; Banyoda keselenirken suyumun tonajını sayma arkadaş! Temizlik bir saygı işi,önce kendine, sonra ailene ve sonra etrafındakilere, yabancılara,ülkene, milletine...

Sen bana pankart açarsan ben de sana pankart açmadan sorarım: Türkiye'de son 76 yılda 2 Milyon 403 Bin dekar orman alanı usulsüz açma ve yerleşme nedeniyle zarar görmüş.Bu dönemde tam tamına 1 Milyar 224 Milyon 622 Bin 900 Kilogram ağaç neden kökünden kesilmiş? Bana pankart verme, su ver kardeşim! Su ve hava için de "ağaçları geri ver!"...


- Hayati Abi yavaş at şu kırmızı 5'i, klozete düştü allaasen yaaa..!

19 Şubat 2015 Perşembe

ATIŞTIRMALIKLAR

İmkan:  Herkes kendisi evden tramvayını getirse karda trafik falan olmaz !


Yel’e marketing:   Metrobüs- Mecidiyeköy çıkışında, broşürle ayaküstü İngilizce dil kursu pazarlayan bıçkın delikanlının, bana  “ Abi gitmeyeceksen bari broşürü al da yüzünü yellersin” diyerek tele-marketing’e farklı bir boyut getirmesinin verdiği tebessüm…

Paça Çorba :  Metrobüste, pantolon paçalarını çizme-bot içine sokan Yaman Koper’ciler…Pantolon paçasını 2 karış yukarıda bitiren ve bir karış bacak gösteren Kemal Doğulu’cular.. Lütfen aranızdaki bu paça muhabbetine artık  son verin, öpüp barışın bakiim…


Mağma :  Geçen oturdum kaba bir hesap yaptım. Bir feet’i 30.6 santim, pi’yi 3.14 ve Dolar Euro paritesini de 1.14 aldım. Ortaya çıkan sonuç: 5 günlük çalışma iş günlerimde Metrobüs-metro aktarması yapmak için yer altında yürüdüğüm yol neticesinde haftada toplam 1 gün işe eksik gidiyormuşum! 

18 Şubat 2015 Çarşamba

KAR MAX

Dünyanın en güzel yağış türünün, sosyo-ekonomiyle karışık yağdığı ve "kabus" olarak adlandırıldığı güzel ülkemde, hayatın felce dönmesinin cümle içinde kullanılma halidir "TRAFİK"...Öyle sanardım bugüne kadar. Değilmiş! 
Karda felç olmuş trafikten, hele köprü üzerinde 2 saat çakılı kalan metrobüsten daha da kötüsü de varmış.Ney mi? "İşine geç kalan stresli kızla aynı metrobüse binmiş olmak! "

"İşe geliyim mi?", "işe gelecek miyim?", "geliyor muyuz?", "geliyor muyum?", "gelmek gerek mi?", "geldik ama nasıl döneceğim?" Gelmeseydik daha iyi olmaz mıydı?...."Gelmek" mastarlı 976 soruyu tam 450 telefon görüşmesiyle karşı tarafa sordu. İşin dramatik tarafı ise,  şirketin diğer çalışanları  bunu ekmişler, watsapp genel paylaşımında işe gidilmeyeceğini aralarında konuşmuşlar ama buna haber etmemişler. Bağıra bağıra konuştuğu için neredeyse şirketin bütün sırlarını öğrenecektim ki lanet olsun bir tek banka iban numarasını duyamadım...

Durumu öğrenince Karl Marx'tan Lenin'e kadar bütün iş sektörüne giydirdi tabi ama olan benimle beraber seyahat eden 1245 yolcunun östaki borusuna oldu. O kadar "işe gitmemek için hava şartlarını bahane etti ve zemin hazırladı ki, ilmühaber ve adli sicil kaydımı çıkartıp yerine işe gidecektim neredeyse,       yeter ki Boğaz Köprüsü'nden  aşağı doğru inseydi!!!!!

15 Şubat 2015 Pazar

EVLAT



















Gülmenin ve güldürmenin en çok yakıştığı yaştaki "gencecik" insanlar ölürken, kadınından erkeğine- büyüğünden küçüğüne şiddet başını alıp gitmişken,   çoluğumuzun çocuğumuzun, akrabamızın,arkadaşımızın hatta kendimizin başına bugün ne gelebilecek endişesi taşırken, yaşamanın pahalı ama ölmenin ucuz olduğunu düşünürken,güzel şeyler olacağına insanın ümidi tükenirken...

   İnsanın içinden yazı yazmak da gelmiyor haliyle.


Evlat dünyanın en büyük serveti. Allah herkese evlatlarını bağışlasın, aileye de dayanma gücü versin...

Umutlarımız ve neşemiz öldüğü için uzunca bir süre kapalıyız...

11 Şubat 2015 Çarşamba

NOMOFOBİ NE LA?


Onsuz yapamam!…Yazmadan duramam!…Ya kapandıysa? Ya sesini duyamazsam? Peki ya bağlantımız koparsa?
Bu soruları sevgiliniz için soruyorsanız ne ala, sıfır sorun, yok cep telefonunuz ya da tabletinize serzeniş ediyorsanız üzerinize afiyet, Nomofobik olmuşsunuz!


Nomofobi, cep telefonundan mahrum kalma korkusu. İngilizce “no mobile phobia”dan türetilen “nomofobi” ya da tam meali cep telefonundan mahrum kalma korkusu, özellikle sosyal ağlara sürekli bağlı kalmak isteyen gençleri etkiliyor. “Saykoya bağlamanın” psikolojicesi…
Bir kaç yıl önce SMS’nin bir tür nomofobi olarak görüldüğünü ve durmadan kısa mesaj yazanları tanımlamak için “başparmak nesli” bile dendiğini söyleyen uzmanlar son birkaç yılda dozajın arttığını, mobil internetle akıllı telefonun ormanda 10 bin SMS fantom gücünde olduğunu ifade etti.

Psikolojiden biraz da matematiğe geçelim ve biraz da rakamlar konuşsun:

Türkiye'de geçen yılın ilk 9 ayında 72 milyon cep telefonu hattından 151,5 milyar dakika görüşme yapılmış. Ortalamaya vurulduğunda saniyede 4 bin 119 SMS atılmış. Sakın kendinizi tutmayın ve “yuuuh” deyin.”U” sayısında özgürsünüz, kısıtlamayın. Türkiye, mobil abone başına düşen aylık 370 dakika görüşme ile Avrupa'da birinci olurken, kupanın sapını 297 dakikayla Fransa, 276 dakikayla İsveç tutmuş.

Eğer bu da sizi kesmediyse listeyi biraz genişleteyim. Yapılan bir psikopat araştırmasına göre insanların % 91’i telefonunu 7 gün ve 24 saat kendisine en fazla 1 metre uzaklıkta tutuyormuş. Tutmayan 9 kişiye avuçlar patlayana kadar alkış. Devam. İnsanların % 66’sı uyurken cep telefonunu yanında muhafaza ederken % 26’sı yemek yerken telefonunu da kontrol ediyormuş. Hadi son bir veri daha paylaşayım ve konuyu kapatayım: İnsanların % 20’si telefonunu kaybetmektense evlilik yüzüğünü kaybetmeyi tercih ediyormuş ki bu satırlar eşimin okumaması gereken satır kategorisinde!

Velhasılkelam, “Telefonum her saniye çekiyor mu?”, “Tünele girersem bağlantım kesilir mi?” , “kesilirse ne yaparım?,”  “Facebook’a 5 dakikadır girmedim, yorumlar ne alemde?”  diye tırnak diplerini yontuyor ve beyin loblarını törpülüyorsan, sen de bir Nomofobik’sin dostum ! 


Hadi durağı kaçıracaksın,bırak artık şu telefonu!                                              
Dış ses: Avcılar yönüne gitmek isteyenlerin 34 A hattına aktarma yapması:) 

IQ İLE EQ

Fotoğrafın hikayesine birazdan geleceğim.


IQ VE EQ birleşirse ortaya "insanlık" çıkar.Hep konuşuyoruz,karşı tarafla empati kurabilirsek, onları anlamaya en azından çalışmaya çalışırsak,bencillikten vazgeçersek hakikaten kötülükler azalmaya başlar, daha da ötesi,hayat çekilir olur...

Yol üzerindeki bir cam parçasını çekebilme kapasitesi ne kadar IQ gerektiriyorsa, bunun insanın canını yakabileceğine karşı duygusal hassasiyet de EQ kapasitesi bence.Canının yanmasını önleyeceğimiz kişinin kendimiz ya da akrabamız olmasına gerek olmadığına inanç ise her iki Q'nun birleşimi, kanaatim..

Biraz silüet halinde olsa da fotoğrafın hikayesine gelelim; 
Metrobüsle ilgili yazdıklarımı sadece mizahi eleştiri olarak da görenler çıkıyor, oysa ki çok güzel enstanteneler de oluyor ve  yiğidin hakkını yiğide verme yazısı bu. Metrobüsün şoförü İstanbul'u havaya savuran tipi rüzgarında, köprü üzerindeki motorsikletli gence, adeta metrobüsünü siper ederek Boğaz Köprüsü dışına kadar refakat etti.Sahalarda görmek istediğimiz hareketler.Kahraman kornasını çalar, motorsikletiyle tipide ilerleyemeyen gence sol yanına yakın gitmesini işaret eder,bir köprü boyunca rüzgarını keser...

Güne güzel başlatan, memlekette güzel şeyler olduğuna inancı artıran,insana tekrar "güvenme" duygusunu hatırlatan ince fikir için "teşekkürler Metrobüs şoförü"...

Şoförle konuşmak yasak olmasa yanına gelip diyeceeedim, olmadı:)

10 Şubat 2015 Salı

ŞEYTAN PRADA GİYER







Bazen biri çıkar, bize kim olduğumuzu hatırlatır, tokadını yüzümüze çarpıverir...

Klimanjaro'su var gibiydi, alçak dağlar dahil tüm sıradağları yaratmıştı.

Salına salına yürüdü kalabalıklar arasında,

Issey Miyake'si sıcaktı henüz çok uzağa gitmemişti belli

1.70 cm boyunun 1.90 olmasının yegane 
müsebbibi, kırmızı tabanlı imitasyon Prada'sıydı


Kendine güvendiği belliydi

Ta ki o sese kadar...

Bir anda bütün dünyası karardı

O sesle metrobüs yankılandı

BAKİYENİZ YETERSİZDİR !!! 










( Video için İnci caps'e teşekkürler)

9 Şubat 2015 Pazartesi

KOLESTON 124 AÇIK KESTANE



Şehir geçiyor metrobüsün buğulu camından...

Kentsel dövüşüm içindeki konutlar...Meteoroloji’nin “kar yağcak” diye yaygaraya verdiği ama griye çalan puslu havanın hakim olduğu sıradan bir günde ,duvarlara sıkışmış yeşiller, alışı bol verişi “bankamatik kartlı” merkezler, iriste başlayıp beyinde titreşen reklam panoları, evinden işine giderken dahi güne yorgun başlayan soluk benizler, tahammülü ve kuralı olamayan, tırlattıran trafik…

En az bir kere de olsa gitmek ister insan bulunduğu şehirden. “Astral seyahatlerle” en kalabalık yerlerdir Ege"de sahil kasabaları…Kim bilir  kaç kişi şimdiki işini bırakıp balıkçı olmadı mı? Ayağını, kumlara vuran deniz köpüğünde ıslatmadı mı? O ılgıt benim bu ılgıt senin esen rüzgarın hafifçe yalpalattığı zeytin ağaçları arka fonunda, mavi sandalyesi kıyı köşe lokantasında, şefin tavsiyesini rakıyla yerine getirmeyi sadece ben mi istedim?

Hep deriz de, cesur değiliz kabul edelim...
Kabul edelim şehrin bize sunduğu "gerçekçi" sahte yaşantı "istemem yan cebime koy"umuzdur.


 Ve yine kabul edelim ömür biz…
Yaa şu pis saç kılını çek be kızım ipad"imin üzerinden, dikkat etsene! Sağlıksız ortamda yazı yazdırıyosun bana ! A-a, dip boyan gelmiş kız senin, Koleston 124'mü kullanıyosun? Aslında balyaj yapsa.....Ne diyodum,konuyu dağıttırdın bana; 

Şehir geçiyor metrobüsün buğulu camından...

6 Şubat 2015 Cuma

ÇAĞIN HASTALIĞI : SİKREST





Bulunduğum metrobüste, önde bir amca... 

Desibeli tavan halde telefonda, karşısındakine anlatıyor aynı kelimeyi 563 kez tekrarlayıp bağıra bağıra “Hakkı, sikrest yapma, sikreste girme, sikrest yapmaya değmez bu dünyada,”…

Kod Adı: Sikrest ...

Yemin ediyorum ben girdim sonunda sikreste! Söylemesi daha zor olan kelimeyi aslının yerine kullanıyor, bilmiyor ki taklitler asıllarını yaşatır:)

Bu arada bir de “riks’çiler grubu var ki onlardan da uzak durmak gerekir. Hayatta her şeyi göze alan adamlardır riksçiler,”ben rikse girmem aga” diyorsa dediğine ihtimam, mesafeli olmaya da itina göstereceksin.

Sen şimdi şaka yapıyorum sanıyorsun ama geçen gün Taksim'de bir zabıtanın diğer mesai arkadaşına yol ortasında seslenişini 3G bağlantısıyla size aktarıyorum: Süleymannn, seni tanıdığım güne Nalet Olsun :))) 

Dile kolay: Sikrest...Riks..Nalet Olsun..Kirbit...Şarz...
Hal böyle olunca, yılların kurumu, sayenizde oldu Türk Dil Kurudu !!!!


                                                         Kıvanç Gülmez